Apollo aslında Lucifer mi? Didim Antik Kentinin Büyük Sırrı

Antik Yunan'da kehanetlerin tanrısı olarak bilinen Apollo, aslında Lucifer olabilir mi? ışığı getiren Lucifer Didim'de miydi?

Apollo aslında Lucifer mi? Didim Antik Kentinin Büyük Sırrı
  • PublishedMart 12, 2024

Antik Yunan ve İyonya’da, kehanetlerin gerçekleştirildiği “Orakl” merkezleri çeşitli yerlerde mevcuttu. Ancak bunların en meşhuru Aydın Didim’de bulunan antik kentti. Bugün bu merkezleri ve Apollo’yu inceleyeceğiz. Ancak önce mitolojiye bir göz atmak, konuyu anlamak açısından faydalı olabilir.

Apollo, en büyük tanrı olan Zeus’un ve sevgilisi Leto’nun oğludur. Leto, Zeus’un kıskanç karısı Hera’dan kaçarak Delos Adası’ndaki Kynthos Dağı’na gelir ve orada Apollo ile kızkardeşi Artemis’i doğurur. Doğum anında, göklerden altın pırıltılı yağmurlar yağdığı ve güllerin açtığı söylenir. Apollon ise ışığın tanrısı olarak bilinir, ona “Phoibos” yani “ışıldayan” veya “ışığı getiren” denir. Bu noktada, Apollon’un Şeytan’ın esoterik tanımı olan “Lucifer” ile özdeşleştiği fark edilir. Apollo’nun ve Lucifer’ın ışığı veya daha uygun bir ifadeyle bilgiyi vermesi, sembolizmanın özünde gizli olan ifadenin bir yansımasıdır.

Apollo, Lucifer ile aynı kişi mi?

Apollo aynı zamanda kehanetlerin tanrısıdır. Yukarıdaki sembolizmadan yola çıkarak, geleceğin bilgisinin insanlara verildiği noktaya ulaşabiliriz. Bu durumda, tek tanrılı semavi dinlerin pagan inançlara karşı neden kehanetlere karşı çıktığı anlaşılır. Günümüzde yaşayan üç büyük semavi din ve onların inançları, pagan kültürünü ve geleneklerini yok etmek zorunda oldukları için gelecek hakkında haber veren şeytani bir tanım yapmış ve korkutarak yasaklamışlardır.

Apollo’nun ve Lucifer’in ışığının, yani bilginin, sembolik anlamını anlamak için, Didima’daki Apollon Tapınağı’na bir göz atmak gerekir. Tapınak, antik çağlarda Miletos’un güneyinde bulunan Yenihisar (Yoran) köyü sınırları içindeydi. Miletos’un kuruluşundan önce bu yerde eski bir tapınak olduğu bilinmektedir. MÖ 8. yüzyılda yapıldığı düşünülen eski Apollo Tapınağı, Lidya Kralı Krezüs dahil olmak üzere birçok kral tarafından ziyaret edilmiştir.

Ancak Pers Kralı Darius’un MÖ 5. yüzyılda Batı Anadolu’ya gelmesiyle tapınak, çevresindeki yerleşim alanı ve içerideki dev bronz Apollo heykeliyle birlikte yok edilmiştir. Büyük İskender’in Persleri mağlup etmesinin ardından tapınak yeniden inşa edilmeye başlanmış, ancak MS 200’lere kadar tamamlanamamıştır. Roma İmparatorları döneminde destek almasına rağmen, inşaat eksikliklerle tamamlanmamış, günümüzde hala gözlemlenebilen taşlarında yivsiz sütunlar ve traş edilmemiş taşlar gibi detaylar bırakılmıştır.

Didim’deki Tapınak, içerideki dev kapı ve eşikle dikkat çekmektedir. Tapınak, dini bir amaç için değil, aynı zamanda kehanetlerin yapıldığı bir yer olarak kullanılmıştır. İskenderiyeli Herons’a göre, tanrılar dev kapılarda görünebilirlerdi ve bu inanç, diğer tapınaklarda da benzer biçimde bulunmaktadır.

Didima, bir “Orakl” tapınağı olarak bilinir ve Claros gibi kadın kahinler veya “Orakl” rahibeleri tarafından altı mısralık şiirlerle kehanetler yapılmaktadır. Didima’ya gelen ziyaretçiler, kutsal yolu geçmek ve ayinler düzenlemek zorundadırlar. Miletos’tan Didima’ya yapılan kutsal yürüyüşler, tapınağın önemli etkinliklerindendi ve nisan-mayıs aylarında gerçekleştirilirdi.

Tapınak, kehanetleri alanında uzmanlaşmış rahibelerin yönetiminde kullanılırdı. “Orakl” rahibeleri bakire olup perhiz yapar veya oruç tutarak tanrısal sözcüklere hazır hale gelirlerdi. Kehanetler, dev kapı arkasındaki salonda dilek sahiplerine iletilirdi. İçeriye sadece görevli rahipler ve Apollo rahibeleri alınırdı, çünkü tapınak bir ölümsüzün mülkü olarak kabul ediliyordu.

Didima’nın kehanetlerdeki önemi ve kutsal yürüyüşlerin hikayesi, tapınağın tarihi ve yapısal özellikleri ile birleşerek Orakl kültünün önemini vurgular. Didima, en büyük ve tanınmış “Orakl” tapınaklarından biri olarak kabul edilir.

Quintus Cicero’ya göre, kehanet, geleceğin açığa çıkması ve olacakların bilgisi olarak tanımlanır. İki tür kehanet vardır: birincisi bir olayın gözlemleyen tarafından öngörülen özendirici, ikincisi ise tanrı tarafından gönderilen bir uyarıdır. Roma kültüründe kehanetlere büyük önem verilmiş, özellikle orakl rahipleri tarafından yapılan kehanetler büyük bir değere sahiptir. Roma İmparatorluğu döneminde kehanetlere büyük önem verilmiş, farklı tanrılara ait tapınaklarda kehanetler alınmıştır. Didima da bu kehanet merasimlerine ev sahipliği yapan önemli bir tapınaktır.

Bu bağlamda, Apollo’nun kehanetleri ve ışığının sembolik anlamı, bilginin ve geleceğin bilgisinin kaynağını temsil eder. Ancak, bu bilgi ve ışık aynı zamanda Lucifer ile özdeşleştirilir. Lucifer, aydınlanma ve bilgi sembolü olarak görülür ve mitolojide genellikle düşmüş bir melek olarak tanımlanır. Bu nedenle, Apollo ve Lucifer arasındaki ilişki, ışığın ve bilginin kaynağı olarak tanımlanan bu iki figürün sembolik benzerliğiyle bağlantılıdır.

Kehanet ritüeli nasıl yapılırdı?


Apollo Tapınakları’nın kahinleri, kendilerini temizlemek amacıyla başlangıçta kutsal su ile yıkanmak zorundaydı. Tapınakların önünde, “pelanos” adı verilen bir ücret ödenirdi. Pelanos, kehanet yapacaklara sunulan bir tür önelimdi; Plutarch, tapınak önünde hayvan kurbanının da gerçekleştirildiğini belirtir. Halktan 7 “drachma” ve 2 “obol” alınırdı. Özel talepler için ise 6 obol ödenirdi. Bir drachma, 6 obol ederdi. Daha üst düzeydeki talepler için ise onbir kat fazla ücret alınırdı.

Apollo’nun izin vereceği yönde bir başka hazırlayıcı test, kurban edilecek keçinin kutsal su ile yıkanmasını içerirdi. Eğer kurban hareketsiz kalırsa, Apollo talebi onaylamazdı; ancak eğer kurban çırpınıyor ve kurtulmaya çalışıyorsa, Apollo talebi onaylardı ve kehanet verilebilirdi. Ardından hayvan, sunağa yatırılır ve kesilirdi. Pythia’nın, yani kahinenin bulunduğu yere geçmek mümkün olmadığından, kurbanlar kesildikten sonra içeri gönderilirdi. Bu sırada, soruyu soran kişi sorusunu yazılı olarak görevli rahibe verirdi. Rahibeler, Apollo ve Dionysus heykellerinin bulunduğu özel bölmede bulunan Pythia’ya soru kağıdını özel rahibeler aracılığıyla gönderirdi. Pythia, üç ayaklı bir sehpada veya taburede otururdu. Tanrı Dionysus, transı simgelerdi; üç ayaklı sehpa ise Apollo’nun sembolüydü ve onun oturduğu yer olarak kabul edilirdi. Pythia’nın içine Apollo’nun girdiğine inanılırdı. Her kehanetten önce Pythia, bir kez daha yıkanır ve temizlenirdi, kutsal defne yaprakları çiğner ve kutsal sudan içerdi. Pythia, özel kokular arasında transa geçer ve tanrısal kattan gelen kehaneti içeren kutsal sözcükleri haykırarak söylerdi. Trans sırasında Pythia’nın söylediği sözcükler, başlangıçta saçma görünebilirdi. Pythia’nın çılgınca hareketleri, bugün “self-hipnoz” olarak adlandırılan, yani kendi kendine hipnoz olarak tanımlanan bir şeydi. Pythia’nın anlaşılmaz sözleri, doğal olarak yorumlanırdı. Aslında Pythia’lar birer medyumdu, ancak dönemin tarzına uygun olarak şiirsel bir dilde, yani mısralar halinde kehanet yapıyorlardı. Pythia’nın kehanetleri, rahibeler tarafından yazılıyor ve bir kopyası müşteriye verilirken, diğer kopyası tapınağın arşivinde saklanırdı. Ne yazık ki, bu arşivden geriye bir şey kalmadı.

İnisiyasyon Okulu

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir